Uncategorized

Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… (7)

Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… (7)
Evden çıkmadan önce birşeyler atıştırdım, kahvaltıyla duruyordum. Vedat Selim’in yanına gideceğini söylemişti. Karnımı doyurduktan sonra atladım arabaya Selim’lere gittim. Fakat Selim’in annesi, biraz önce Vedat’ın motoruyla gittiklerini, nereye gittiklerini bilmediğini söyledi. “Tamam, ben bulurum onları!” deyip ayrıldım ordan. Gidebilecekleri birkaç yer vardı. Sırayla takılabilecekleri yerlere baktım, yoktular. En son, dere kenarına bakmak geldi aklıma. Esk**en oraya balık tutmaya, yüzmeye, sigara, şarap içmeye giderdik. Bazen de 31 çekerdik orada. Söğüt ağaçlarının gizlediği, pek kimsenin bilmediği ve uğramadığı yerler vardı dere kenarında.

Uzaktan, bir ağacın altında Vedat’ın motorunu görünce durdum. Araba girmiyordu oraya, arabayı kilitleyip yürüyerek gittim motorun yanına. Fakat kimseyi göremedim. Yukardan dereye paralel biraz yürüdüm. Sonunda aşağıda dere kenarında elbiselerini gördüm. Balık tutmaya gelselerdi Selim’in annesi mutlaka söylerdi. Ohalde ya yüzüyorlardı, yada sikişiyorlardı! Ses çıkarmadan biraz daha ilerledim. İnleme sesleri gelmeye başladı. Biraz daha yürüdüm ve tahmin ettiğim gibi, aşağıda dere kenarında sikişiyorlardı! Selim Vedat’ı domaltmış, arkadan götüne pompalıyordu. Vedat da karı gibi inliyordu yarağı yerken.

Yukardan birkaç resim çektim ve sessizce izlemeye devam ettim. Benim asla erkeklerle işim olmaz, ama onları izlerken yarağım kazık gibi oldu. Yaklaşık 10 dakikadır sürüyordu pompalaması. Selim sonunda böğürerek Vedat’ın götüne boşaldı. İçinde biraz durup çıktı. Sonra da yarağını derede yıkadı. Ben sikişmeleri bitti diye tahmin etmiştim, ama şimdi de Selim domaldı ve 15-20 dakika da Vedat Selim’in götünü sikti. O arada ben yine birkaç resim çektim. Vedat’ın da boşalıp yarağını yıkamasını bekledim. Sonra da, “Napıyorsunuz lan ibneler, birbirinizi mi sikiyorsunuz?” diye seslenerek aşağı indim. Beni görünce şaşırdılar, Vedat hemen, “Düşündüğün gibi değil valla, yüzmeye geldik!” dedi. Selim de onu onayladı.

“Siktirin amına koduğumun ibneleri, yukardan yarım saatir sizi izliyordum!” deyince, ikisi de Dut yemiş Bülbül gibi sustu. “Merak etmeyin, gördüğümü kimseye söylemem! Ama buna karşın siz de bana kıyak yapacaksınız!” dedim. Vedat, “Ne kıyağı? Sen de mi göt sikmek istiyorsun?” diye sordu. “Yok lan, siz birbirinizi istediğiniz gibi sikin! Ben amcık sikmek istiyorum!” dedim ve elbiselerini verdim ellerine. Aceleyle giyindiler. Çıktık yukarıya motorun yanına. Bunlara birer sigara ikram ettim. Ağacın gölgesine oturduk. Sigaralarımızı içerken, “Ee, sayın bakayım köydeki sikişen karıları!” dedim. Önce, “Biz nerden bilelim…” dediler, ama sonra tek tek anlattılar kimlerin kimlerle sikiştiğini. Hayret ettim, hayatta aklımın ucundan bile geçmeyecek karılar kızlar vardı saydıkları arasında. En çok övdükleri de Kahveci Memduh’un kızı Hatice idi. Selim’in anlattığına göre, kız resmen yarak hastasıymış ve günde 5 vakit yarak yese doymak bilmiyormuş.

“Ozaman ilk önce onu sikmek istiyorum!” dedim. Selim, “O iş çok basit!” dedi ve saatine bakıp, “İstersen şimdi gidelim, sik! Bu saate kardeşi Nihat’la birlikte Yukarı Öz’de koyun otlatıyorlardır!” diye ekledi. “Kardeşi ordaysa nasıl olacak bu iş?” dedim. Birbirilerine bakıp gülüştüler ve Selim, “Hatice’yi bizim arkadaşlar sikiyor, Nihat’ı da biz sikiyoruz!” dedi. Çok ilginç geldi bana, “Tamam ozaman, hadi gidelim!” dedim, ayaklandık. Arabayla gideceğimizi sanmıştım, ama Yukarı Öz’e araba çıkmıyormuş. Mecburen motora üç kişi binmek zorunda kaldık. Motoru Vedat süreceğinden, arkasına Selim bindi, ben de Selim’in arkasına bindim. Üç kişi zor sığmıştık Vedat’ın eski Java’sına. Düşmemek için Selim’e iyice yapışmıştım. İbne Selim de fırsatı değerlendirip, götünü yarağıma iyice bastırıyordu.

Yukarı Öz’e varıp, otlayan koyunları görünce indik motordan. Selim iki kere uzun ıslık çaldı ve “Nihaaat!” diye seslendi. Nihat az ilerde bir ağacın altında yatıyormuş, kalktı geldi yanımıza. 16-17 yaşlarında, çelimsiz biriydi Nihat. Selamlaştıktan sonra, Selim, “Bacın nerde, yok mu bugün?” diye sordu. Nihat da, “Var, aşağıda Çıtlık topluyor. Hayırdır, gidip çağırayım mı?” dedi. Selim, “Yok biz gideriz yanına… Harun bacınla görüşmek istiyor da…” dedi. Nihat, “Haa, tamam!” deyip, bana şöyle bir baktı ve bacısının olduğu yeri tarif etti. Vedat’la Nihat orda kaldılar, Selim’le birlikte gittik ve bulduk Hatice’yi.

Hatice çömelmiş Çıtlık topluyordu. Çömeldiğinden şalvarının arkası aşağı doğru kasılmış, beli biraz açılmıştı. O açıklıktan beyaz külodunun çok az bir kısmı görünüyordu. Kızda kamyon tekeri gibi göt vardı. Selim, “Hatice kız!” diye seslenince, Hatice kafasını çevirip baktı. Bize gülümseyerek ayağa kalktı, ellerini şalvarına sildi ve önce şalvarının arkasını, sonra da başörtüsünü düzeltti. Beni baştan aşağıya şöyle bir inceledikten sonra, elini bir kere daha şalvarına silip, tokalaşmak için elini uzattı. Gözleri parlıyordu. Sanki ne için geldiğimi biliyor gibi bakıyordu bana. O sırada Selim çıkarıp 50 Lira verdi Hatice’ye ve kulağına birşeyler fısıldadı. Sonra da bana, “Ben Vedat’la Nihat’ın yanına gidiyorum! Size kolay gelsin!” deyip uzaklaştı yanımızdan. Selim’in kıza para vermesine şaşırmıştım.

Selim gidince, Hatice gülümseyerek, “Gel benimle!” deyip, elimden tuttu ve az ilerde büyükçe bir Söğüt ağacının arkasına götürdü beni. Kızın yüzünden gülümseme hiç eksik olmuyordu, çok neşeli bir kızdı. Ağacın altına serilmiş eski bir kilim ve yanında da bir Desti su ile, içinde azık olduğunu düşündüğüm bir Heybe vardı. Kilimin üstüne oturmamızla, beni sırtüstü yatırıp, benimle öpüşmeye başlaması bir oldu. Okadar istekli ve güzel öpüşüyordu ki, sanki karşımda bir köylü kızı değil de, İzmir’in kaşarlarından biri vardı. Hatice öpüşürken, bir yandan da fermuarımı indirmiş, kemerimi çözmeye çalışıyordu. Bir an için kendimi ‘İlk kez Milli olacakmışım’ gibi hissettim. Şu ana kadar siktiğim kızların hepsi, kendilerini bana Pasif bir şekilde bırakırlarken, Hatice’nin davranışları çok Aktifti. Galiba insiyatifi ele almayı çok seviyordu. Bu da onun, gerçekten çok azgın bir kız olduğunu gösteriyordu.

Benim birşey yapmama gerek kalmadan Hatice pantolonumu dizlerime kadar sıyırdı. Sonra ayakkabılarımı çıkarıp, paçalarımdan çekerek pantolonumu da çıkardı. Şimdi gömleğim, çoraplarım ve Boxerimle kalmıştım. Hatice de şalvarını ve külodunu çıkardı sadece. Gerçekten çok büyük götü vardı, fakat teni pürüzsüz ve bembeyazdı. Amındaki kıllar ise birkaç gün önce traş edilmiş olmalıydı. Sonra gülümseyerek eğilip, Boxerimi çıkardı. Ama bir sorun vardı. Dişi Sinek bile görsem anında kalkan yarağım, nedense kalkmamıştı. Böyle birşey Nurcan’la oteldeyken de başıma gelmişti, ama ozaman kalkmamasının sebebi, Jürgen piçine kafam takıldığı içindi.

Hatice inik yarağımı ve taşaklarımı avuçlamış, okşuyordu. Benim ufaklıkta yine hareket yoktu. Anlamıyordum, nasıl olabilirdi böyle birşey. Hatice ise halen ilk anki gibi gülümsüyordu. Belki de benim ‘Sorunum’ gibi sorunu olan birçok erkek görmüştü şimdiye kadar ve bu duruma alışıktı. Ama ben alışık değildim ve böyle birşey olmamalıydı bende. Ya Hatice sonra bunu Selim’e ve Vedat’a anlatırsa, ozaman onların dilinden hayatta kurtulamazdım. Belki de karşımda Aktif bir karı varken kalkmıyordu yarağım. İnsiyatifi kendi elime almaya karar verdim. Ve doğrulup Haticey’i yatırdım sırt üstü. Dudaklarına yumuldum, rahat bir 5-10 dakika öpüştük. Bluzunu yukarı sıyırıp, götü gibi büyük göğüslerini sutyeninden çıkardım. Ve öpüp, yalamaya, emmeye başladım. Nekadar emdiysem de göğüsuçları ağzıma gelmemişti. Oysa göğüsuçlarını ısırmak istiyordum. Parmaklarımla göğüsuçlarını bulmaya çalıştığımda, Hatice, “Boşuna uğraşma, benim göğüsuçlarım içe çökük!” dedi. Bu sefer yüzündeki gülümseme kaybolmuştu. Utanmıştı kızcağız.

Böyle birşeyi ilk defa duyuyordum. Ama kızı daha fazla utandırmak istemedim ve göğüsleriyle ilgilenmeyi bırakıp göbeğine geçtim. Göbeğini öpüp yalarken, elimi de amına attım, etli am dudaklarını okşuyordum. Sonra amına yumuldum ve yalamaya başladım. Ben daha dilimi değdirmeden amı sulanmıştı. Biraz yalayıp, aynı zamanda da klitorisini de okşayınca, Hatice inlemeye ve kıvranmaya başladı. İşte olay buydu, karı benimle değil, benim karıyla oynamam gerekiyormuş. Yarağım şimdi sertleşmiş, kazık gibi olmuştu. Doğruldum ve Hatice’nin göğüs hizasına oturdum, yarağımı yalamasını istiyordum. Hatice yarağımın kalkık olduğunu görünce sevinçten ağzı kulaklarına varmıştı. Hemen yarağımın başını ağzına aldı ve yalayıp emmeye başladı. Çok istekli somuruyor ve çokta zevk alıyordu bunu yaparken.

Yarağımı biraz yalattıktan sonra kızın göğüslerinden kalktım. Onu domaltıp sikecektim, “Domalsana!” dedim. Hatice kıvrak bir hareketle doğruldu ve “Sonra domalırım, önce sen yat aşağı!” deyip omuzlarımdan beni kilimin üzerine bastırmaya başladı. Kız yine insiyatifi ele almak istiyordu anlaşılan. Sırtüstü uzandım. Hatice eğilip yarağımı bir süre daha yaladı, emdi. Sonra da üzerime çıktı, çömelerek yarağımı tutup amının girişine yerleştirdi ve yavaşça üzerime oturdu. Yarağım dibine kadar amına girince de hafif hafif ileri geri salınmaya başladı. Kalkıp oturmuyordu, yani zıplamıyordu, sadece hafif hafif ileri geri salınıyordu. Bunu yaparken alt dudağını ısırıyor ve gözlerime bakıyordu. Sonra bana doğru eğildi iyice, yarağım halen amındaydı, dudak dudağa gelmiştik. Öpüşürken de salınmaya devam ediyordu. Ve çok geçmeden, ağlar gibi sesler çıkararak orgazm oldu.

Amının sularının aktığını hissedebiliyordum. Hayret etmiştim, yarağım amındayken ve benim hiç pompalamama gerek kalmadan, kız kendi kendini orgazm etmişti. Öpüşmeye devam ederken burnundan soluyordu. Dudaklarımı dudaklarından kurtarıp, “Kalk, domal şimdi!” dedim. Hemen kalktı ve dizlerinin üzerinde dörtayak oldu. Ben de doğrulup arkasına geçtim ve yarağımı vıcık vıcık olmuş amına kökleyip, pompalamaya başladım. Vurdura vurdura amına pompaladıkça, kocaman götünün yanakları da Sütlaç gibi bıngıl bıngıl titriyordu. Bir ara amına girip çıkmayı yavaşlattığımda, Hatice kendini geriye ittirmeye başladı. Yavaşlamamı istemiyordu anlaşılan. Ben de yeniden hızlandım. Sertçe ve hızlı hızlı pompalıyordum.

5-10 dakika pompaladıktan sonra, Hatice yine Enik gibi inlemeye, ağlar gibi sesler çıkarmaya başladı. Yeniden orgazm oluyordu. O da şimdi kendini hızlı hızlı ileriye ve geriye doğru ittiriyordu. Sonunda kendini olanca gücüyle geriye ittirip kaldı ve orgazm oldu. O sırada ben de arkaya düşmemek için ona sarılmak zorunda kaldım. Am kaslarını nasıl sıkıp gevşettiğini hissediyordum. Bir süre öylece ona yapışıp kaldım. Sonra arkasından hafif çekilip, yarağımı çektim çıkardım amından. Ben de boşalmak istiyordum, fakat götüne. Yarağımın başını göt deliğine dayadığımda, Hatice, “Dur öyle değil, yat aşağı!” diyerek doğruldu.

Beni yine sırtüstü uzattı. Hatice busefer yarağımı göt deliğine sokup, üzerime oturdu. Hiç zorlanmadan almıştı götüne, hemde köküne kadar. Ve zıplamaya başladı. Hızlı hızlı zıplıyor, arada sırada durup, götünü değirmen taşı gibi çeviriyor, sonra tekrar oturup kalkarak zıplıyordu. Bu kız götten sikişirken de zevk alıyordu, bu yüzünden belli oluyordu. Ben de artık boşalmak üzereydim. Ama onun da orgazm olmasını istiyordum, onun için elimi klitorisine attım, okşamaya başladım. Şimdi ikimiz de inliyorduk. Ve Hatice bir kez daha orgazm olurken, ben de döllerimi götüne fışkırttım. Biraz öyle kalıp, nefes alışverişimiz normale dönünce kalktı üzerimden. Götünden döllerim akıyordu. Destideki suyla amını götünü yıkadı. Sonra da benim yarağımı yıkadı. Başındaki başörtüsünü çıkarıp, önce yarağımı kuruladı, sonra da amını götünü kuruladı. Ve giyindik. Ayakta bir süre daha öpüştük.

Vedalaşırken Hatice bana, “Çok güzel sikişiyorsun! Gene gel emi?” dedi. Normalde bu ilk cümleyi hep ben siktiğim kızlara söylerdim. Elimde olmadan durumun garipliğine güldüm ve “Tamam, gelirim!” dedim, ayrıldım yanından ve diğerlerinin yanına doğru yürüdüm.

Onları bıraktığım yere yaklaşınca, ağacın altında sikiştiklerini gördüm. Vedat alta yatmış, Nihat onun üzerine domalmış, 69 olmuşlar birbirlerinin yarağını yalıyorlardı. Selim de Nihat’ın arkasına geçmiş, oğlanın götünü sikiyordu. Yanlarına yaklaşırken telefonumu çıkardım ve birkaç resim çektim. İyice yaklaşıp, “Kolay gelsin, rahatsız olmayın, devam edin!” diyerek birkaç resim daha çektim. Fakat resim çektiğimi görünce hemen toparlandılar, aceleyle giyindiler.

Fazla kalmadık orda, atladık motora, benim arabanın durduğu yere gittik. Resimlerini çekmemden dolayı ağızlarını bıçak açmıyordu. Ayrıca benimle göz göze gelmemeye çalışıyorlardı. Onları bu sıkıntılı durumda fazla bırakmak istemediğim için, “Hatice dediğiniz kadar azgınmış, iliğimi kuruttu orospu!” dedim. Bunun üzerine gerginlikleri biraz azaldı ve Vedat, “Sen yeter ki ağzını sıkı tut, köyde öyle daha ne karılar var, hepsini siktiririz sana!” dedi. Selim de onayladı onu. Onlara, “Merak etmeyin benim ağzım sıkıdır, resimleri de kimseye göstermem!” deyince biraz daha rahatladılar. Ama yine de resimler yüzünden biraz sıkıntıları vardı. Resim konusunun irdelenmesine fırsat vermeden, “Hadi ben gidiyorum, sonra görüşürüz!” deyip vedalaştım onlarla, atladım arabaya. Onları orda bırakıp köye doğru sürdüm arabayı.

Yoldan babamı aradım, halen kahvehanede ise gelip alayım mı diye sormak için. Fakat babam evde olduğunu, birazdan düğün evine gideceğini, eve uğrarsam birlikte gidebileceğimizi söyledi. Direkt eve gittim. Babamla biraz sohbet ettik. Almancı Ramazan çavuşun kendisiyle konuşmak istediğini söyledim. “Hayırdır, benimle ne konuşacakmış Dürzü?” dedi. “Bilmiyorum!” dedim, Nurcan’dan da hiç bahsetmedim. Birlikte düğün evine gittik.

Düğün evinin avlusu yine kalabalıktı. Yine erkekler bir tarafta oturuyorlar, kadınlar içeride idiler. Avluda büyük bakır kazanlarla yemek kaynatıyorlardı. Erkeklere yemek servisini gençler yaparken, kızlar da kadınların olduğu bölüme götürüyorlardı yemekleri. Babamla birlikte diğer erkekleri selamladıktan sonra, amcalarımın oturduğu masaya sandalye çektik ve oturduk. Yemeğin yanında amcamlar bana da Rakı ikram ettiler, ama ben içki içmediğimi söyledim. Ekolu müzik eşliğinde yemek yeyip, sohbet muhabbet ederken, Ramazan çavuşun arabası geldi durdu avlunun girişine. Ve ailece indiler arabadan.

Ramazan çavuş takım elbise giymişti. Karısında busefer, yine pahalı, fakat kendisine yine hiç yakışmayan bir Döpiyes vardı, başında da yine ipek bir eşarp. Nurcan ise vücuduna sımsıkı yapışmış siyah bir gece kıyafeti giymişti, ayağında da yüksek topuklular vardı. Zaten sexy bir kızdı, ama şimdi bu haliyle çok daha sexy olmuştu. Gözümü alamıyordum Nurcan’dan. Ama o arabadan indiğinden itibaren başını öne eğmiş, kimseye bakmıyordu. Anne kız kol kola girip, direkt kadınların olduğu bölüme içeriye geçtiler. Ramazan çavuş ise, “Merhaba ağalar!” diye avludaki erkeklerin hepsine toptan selam verip, doğruca bizim masaya geldi. Amcamlarla ve babamla tokalaşıp, bana yine, “Öp bakayım kerata!” diyerek elini uzattı. Kalkıp elini öptüm ve oturması için sandalyemi verdim. Ortalıkta gezinen çocukların birine söyleyip, kendime yeni bir sandalye getirttim.

Ramazan çavuş daha oturur oturmaz, “Yaa bu nedir böyle Haremlik Selamlık gibi? Gavurların karıları erkeklerle birlikte Uzaya gidiyor, bizim halimize bak, insan düğünde bile karısıyla kızıyla aynı masada oturamıyor! Alamanyada böyle şeyleri asla göremezsin Azizim!” diye ukelalık etmeye başladı. O anda ona söyleyecek çok şeyim vardı, ağzının payını vermek isterdim, ama sesimi çıkarmadım. Babam da gülerek, “Ramazan çavuuuşşş, ne çabuk unuttun köyün adetlerini! Burası köylük yer, sen İzmir’e, İstanbul’a, Ankara’ya, Antalya’ya git bakalım, Almanya’dan eksiği yok, fazlası var!” dedi. Ramazan çavuş biraz bozulmuştu, “Hani yav, yiyecek içecek birşeyler yok mu bize?” diyerek konuyu değiştirdi. Hemen ona da yemek geldi, Rakı doldurdular. Yemekler yendikten sonra, Rakıyla devam ettiler.

Ben Rakı muhabbetinden sıkıldım kalktım, hala oğullarımın, amca oğullarımın ve arkadaşların olduğu masaya geçtim. Onlarla sohbet ederken, Vedat’la Selim de geldi. Arkadaşlardan biri Vedat’a, “Ramazan çavuşla ailesi sizde kalıyormuş… Lan oğlum nekadar şanslısın, Nurcan ne biçim giyinmiş öyle, evde de mi öyle giyiniyor?” diye sordu. Vedat da, “Höst, ağzını topla Yavşak! Nurcan yengemiz olur, Harun’la konuşuyorlar!” dedi. Ve anında gözler benim üzerime çevrildi, onaylamamı bekliyorlardı. Vedat farkında olmadan beni sıkıntılı bir Kulvara sokmuştu. “Evet konuşuyoruz, ama daha birbirimizi tanımaya çalışıyoruz!” dedim ve müsade isteyip kalktım. Arkadaşlar arasında Nurcan konusunun açılmasına canım sıkılmıştı.

Tekrar babamların masaya döndüğümde de konu aynıydı. Ramazan çavuş babama, benim Nurcan’la gezmeye gittiğimi, konuştuğumuzu anlatıyordu. Galiba kızını övme işini ben masada yokken yapmıştı. Sonunda babama, “Azizim, Nurcan’la Harunu evlendirelim! Çok yakışıyorlar birbirlerine!” dedi. Babam şaşırmıştı, hiç beklemiyordu böyle bir şeyi. Ramazan çavuşa, “Bu şimdi burda, bu curcunada konuşulacak mevzu değil! Sakin bir zamanda ve yerde konuşalım! Hem hanımlarla çocuklar da olsun, mutlaka onların da söyleyecekleri vardır!” dedi. Ramazan çavuş hiç vakit kaybetmek istemiyordu, “Tamam Azizim, ozaman yarın Saat 12:00’de hazır olun, gelip sizi alacağız! Alamanyadan gelirken kaldığımız güzel bir Otel var, köye fazla uzak değil, orda hem konuşuruz, hem de güzel bir öğlen yemeği yeriz!” dedi. Ramazan çavuşun Emrivaki yapmasına babamın da canı sıkılmıştı, ama yine de, “İyi, tamam!” dedi. Ve konu kapandı.

Gece geç vakitte çalgı çengi eğlence bittiğinde, millet evlerine dağıldı. Babam, annem ve bizde yatacak kızlarla, hep beraber eve gittik. Eve giderken babamdan fırça yiyeceğimi düşünmüştüm, ama tek kelime etmedi. Annem de birşey söylemedi. Ama kızların birkaçı bana ters ters bakıyordu. Ters ters bakanların arasında Fidan ve Meryem de vardı. Eve varınca, ben hiç yukarıya çıkmadan, herkese iyi geceler dileyip, bodruma indim. O anda evdeki kızlarla ilgilenecek durumda değildim. Kapıyı kilitleyip, hemen yattım, sağlam bir uykuya ihtiyacım vardı. Nurcan’ı düşünürken uyumuşum.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir